11 Aralık 2009 Cuma

bir gün

Duygulardan uzak ama garip bir şekilde karşılaşmış iki tenin bir kaç gün sonrasındayım...Yanlış yaptığını bilerek nereye kadar gidilebilir bir insan...Hele bırakmak isteyip bırakamamak,daha doğrusu istek duymak istemeyip uzak kalamamak nasıl çözümlenemez bir şeydir...Ağzı olmayan geveze adam demeye başladım kendime,durmuyor çünkü kafamın içindekiler...Düşünememeyi isterdim bir müddet,isterdim kafamın tatile çıkmasını...Hele üzerine eklenen bir miktar borç,iş yükünün artması,kimseyi kırmadan üzmeden yaşamaya çalışmakta yormuyor değil.Tek fark artık pesimist ruh halinden biraz daha merkeze doğru kaymış olmam...Gülüyor yüzüm artık hafiften kahkahalar bile oluşmakta artık...Düşünürken geçmişi,güzelliklerini düşünüyorum,tavsiyedir acizane bir başkasına,her şey anlamlı ise;geçmişte kalınmış ise,güzelliğini düşün,film karesi gibi geçen zamanın ezici yoğunluğunda güzelini daha güzelini...

25 Kasım 2009 Çarşamba

İş ortamı,bayrama yakın bir zaman dilimi,bir kaç insan beynimin içinde.Nereye doğru kaysam bir korku,zaman işte böyle geçiyor.Değilmiydi ki zaman,göreceli yani izafi yani kesrep,vahdet aleminden uzakta-belkide çok yakın da-düşünsel süreçlerin karmaşıklığıyla beraber akıyorum Vega yıldızına doğru.Bir ben akmıyorum tabi ki,sen,o,bu dünyada yaşayan veya ölmüş herkes akıyor herkül takımyıldızına.Hemde devasa bir hızla.İşte akarken güneş sistemi,düşünüyorum iş ortamını,bayramı ve beynimin içinde ki bir kaç kişiyi.Bu kişilerden bir tanesi eskilerden hemde çok eskilerden,yara açıcı denebilir lakabına,fırladı birden anılardan ve kaldı bir kaç gündür...Akıyor güneş sistemi ve ben düşünüyorum izafi yani göreceli yani maddesel şeyleri soyut alemde,hemde vahdet alemine çok uzakta-belki de çok yakında-...

14 Haziran 2009 Pazar

beyaz kedi ve ben

Yeni bir ev içerisinde yeni bir şehrin manzarası gözümün önünde...Daha açık ve net,diğer şehre göre alabildiğine geniş bir bakış açısı...Tek fark var;artık bir ev arkadaşım yok...Dertlerin paylaşılabileceği tek mecra;secde...Evime bir misafir almak isterken,en azından yaşayan bir organizma ile evi paylaşmak isterken ve pet-shop'ların içerisine dalmaya hazırlanırken,gördüm onu,caddenin hemen karşısında...İki güzel kız okşuyordu güzel elleriyle,güzel bedenini...Bekledim sıramı,kızlar gitti bir süre sonra...Geçtim karşıya arabalara dikkat etmeden...Dünya'ya en fazla 2 ay önce merhaba demiş olan bembeyaz,sadece kafasının üzerinde üç çizgi halinde siyah şeridi olan kedi yavrusunu...İtiraf etmeliyim onu ilk gördüğümde bembeyaz değildi...O koca caddenin hemen yanında kimbilir ne kirletmişti bedenini ve o beyaz pamuklu giysisi neden griye çalmıştı...Üç gündür ev arkadaşım,adını koymadım henüz,belliki şimdiden bir çok hikayesi var...Her ne kadar pet-shop'cular kedi asla yıkanmaz desede,yıkadım onu bir güzel,yıkandıktan sonra bünyesinde oluşan ince tremoru(titremeyi) kendi vücut sıcaklığımla gidermeye çalıştım...Tremoru ve korkusu geçtikten sonra,o bembeyaz pamuksu tüyleri kabardı kabardı...Bir özelliğini daha öğrendim,yeni ev arkadaşım ton balığına bayılıyor...Şimdi ise tam karşımda koltukta öylesine mesut bir uykuya dalmış vaziyetteki...Beyaz kedi ve benim dostluğum yeni bir şehirde başladı...Beni yalnızlıktan alıkoyan yaratıcıma Hamd-ü Senalar olsun...Ve ÖSS'ye giren kardeşime yardımcı olsun...

4 Haziran 2009 Perşembe

görünen ve çalışılan

Bir ben görüyorum
Arınmaya çalışan,beninden.
Çabalıyorum
Sahne de işte gösteri
İşte tam şurada,yanında,
Bir göz görüyorum,kör
ve,
Bir kör görüyorum,göz...

Yöneticilik ve tevazu

Bir yere gidersiniz yönetici olarak...Sizden yaşca başça büyük insanlar oralarda 30 yılı aşkındır çalışmaktadır...İyi yöneticilik yapabilmek için,araya mesafe koymalısınız...Mesafenin dozunu ise insanın kişiliği belirler...Sizden en az 25 yaş büyük birinin sizen izin alması ne garip,izin kağıdını imzalamanız ve gidebilirsin demek ise çok kolay değil benim için...Kurallar olmasa ve herkes insanca yaşasa bunlara gerek kalmayacak,sıkılıyorum bazen...Veya bir başkasının (özellikle o kurumda yıllarca hizmet vermiş birinin ) odanıza girmek için kapıyı çalması ve girebilir miyim diye sorması...Yönetici isen ve tevazu sahibi isen işin çok zor...Ayar yapmak zor...İnsanlara iyi niyet gösterdiğinizde (özellikle bizim memlekette) iyi niyetinizin karşılığı olarak önünüze koydukları şeylerin iğrençliğinden de haberdarım...İş hayatı olsun yada kadın-erkek ilişkileri olsun hep bu yönde ilerler...Vel hasıl kelam;eğer mütevazi isen ve bunu sırf Allah rızası için yapıyorsan,yüce yaratıcının önüne çıkardığı sınavlara da sabretmek zorundasın...Çünkü;her iyi niyet mutlak suistimal edilecek ve karşına gelecektir...Benim yaşamım böyle geçti...Son cümle;Bu hayat (özellikle de gözlerini dünya'da son kez kapata(cağın-cakları)) ana kadar iyi kalmak isteyenler için çok zor geçecek...Yerküre de yaşıyorum ama evime halen alışamadım...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

yeni yerlere uzaktan bakış

Bilmediğim bir yere gideceğim yarın öğlen saatlerinde...Hayatın en sevdiğim yanı içerisinde barındırdığı bu süprizler işte...Daha 15 güne kadar hayatımı nerde sürdüreceğimi bilemezken,şu an gideceğim yerin bileti bile alındı...Zaten hayatın içerisinde ki bu süprizler de olmasa çekilecek gibi değil...Gün boyu Sıla'yı dinledim...Beni üzen ise benim Sıla'yı dinlerken düşündüğüm kişinin,bir başkasını için üzülüyor olma ihtimali...Nedense her ayrılık sonunda düşünürken terkedeni,hep böyle oluyorum...Sanırım her insan gibi bende mutsuzluğu seviyorum,kedersiz geçirirsem zamanı istediklerim olmayacak gibi hissediyorum...Yalnızlığın insana yaptırdıklarına bakın...

Bilmediğim yere giderken kendimi zorluyorum...Gitmeliyim,gitmek zorundayım...Kalanlar sağlıcakla kalsın...İşte bir adamın 'yeni yerlere uzaktan bakışı'...Boş valiz beni beklerken,bende onu bekliyorum ve gidiyorum...

29 Mayıs 2009 Cuma

go-kart-ayrılış

Günün tüm stresini atabilmek ümidiyle arkadaşlarla,samandıra'da bulunan bir go-kart pistine yolculukla başladım stressiz olacağını düşünerek biten güne,herkesin bir derdi olduğunu öğrendim bu 1 saatlik kısa yolculukta,demek yolculuklarda insan biraz daha gerçek olabiliyor...Tüm hesabı ödemeye hazır olarak gittim çünkü her şeyi ben planladım,kaçmalayım düşüncülerimden...Yolda giderken bir başka arkadaşımın düşüncelerine takılacağımı ve en az onun kadar üzüleceğini nerden bilebilirdim...Ama en azından onu biraz teselli etmeye çalıştık...Her insan her saniye ve her şeyle imtihan ediliyor,bunun bilincine varabilmeyi ve idrak kabiliyetimizin bulutlar kadar yüksek olmasını ne çok isterdim...Ama bunun olmayacağını,olsa bile çok uzun zaman sonra olacağını ve bu uzun zaman diliminde bir çok acıdan,kederden,sıkıntıdan gececeğimi(zi) çok iyi biliyorum...

Ertesi gün sabah saatlerinden itibaren bulunduğum devlet kurumundan ayrılışımı yapabilmek için bir çok prosedürlerden geçtim...Bir çok kağıt imzalatmak zorunda kaldım...Daha önce adını bile duymadığım 2 nolu saymanlığı bulmak (1 nolu saymanlık ne işe yarar merak ediyorum halen) orda da iki mühür ve imzalar eşliğinde hayatımın %15'lik bir kısmını geçirdiğim,sarı duvarlarının beni artık iğrendirdiği binadan kendimi çekip aldım...Artık İ.şehrinde beni tutacak herhangi bir şey yok,arkadaşlarımdan ayrılmak üzücü...Gönlümün İstanbul'da kalması ise daha üzücü...Son kez arasam mı diye çok düşündüm onu,belki bir daha görme imkanım bile olmayacak,ama görme isteğime olumsuz cevap alacağımı düşündüğümden arama olayı ancak gözlerimin arkasında cereyan etti ve orda kaldı,kalmalıydı...Hafta sonu yeni işyerimin olduğu B.şehrine geçeceğim.Gittiğim yerde daha üst pozisyonda başlayacağım ayrıca şu an aldığım paranın 4 misli kazanacağım,bunlar beni değil ama arkadaşlarımı ziyadesiyle mutlu etmekte (İnsanın iyiliğini isteyen arkadaşların olması ne kadar güzel)...Bulunduğum işyerinde benim amirim konumun da bulununan kadından kurtulmam ve inşallah bir daha yüzünü görmemem ise şimdilik arzu boyutunda...Çünkü en yakın kongrede o itici yüzünü göreceğimi biliyorum...

Yarım gidiyor bir başka şehre,diğer yarımı bilmediğim bir şehirde tamamlamaya çalışacağım...Bir kısım zalimin gasp ettiği geleceğimi,yine kendim toparlamaya ve yüzümü yine eski mesut haline getirmeye uğraşacağım...Çünkü insandan çalınan her duygu ve sana verilen her tutulmayan söz insanın gelecek günlerde ki ışığını söndürüyor...Anı yaşamayı bende elbet öğreneceğim,yalnız kimsenin duygularına tecavüz etmeyerek,inatçı zorba olmayarak,yaratıcının istediği şekilde (çabalayacağım buna,elimden ne gelirse)...Evet işte bir erkek ancak içini kendisini tanımayan bir ortama dökebilir,bende bunu yapıyorum...

26 Mayıs 2009 Salı

Kimya-ı Saadet ve gerçek keder

Yoğun olmayan ama yorucu,bol sigaralı bir günün ardından,alışverişe çıkmalı mı
yoksa gerek yok mu düşünceleri içerisinde yüzüyorum...Elde okunması gereken bolca kitap var,dışarı çıkılsa kitap alınamayacak kadar fazla...Bir yanımda ise gazali'nin Kimya-ı Saadeti duruyor,nede güzel ismi var bu kitabın...Acaba hakkaten saadet denilen kavramın içine kimya sokulur mu?Yada sokulsa ne olur,saadet olurmu diye düşünüyorum.Nede olsa her depresif durumun kimyasal maddelerin azalmasından (nörotransmitter) meydana geldiğini bilecek eğitime sahibim,ve bu durumu düzeltecek ilaçlarının neler olduğunu da biliyorum,ama ilaçsız saadet gerekli bana,naturel olmalı,dışarıdan müdahale edilmeden,kendimi iyileştirmeliyim...

İnsanın karnı aç iken,yemek yemeyi istemediği,eğer yerse kederine hakaret olacağı,komik bir şeye gülmediği,eğer gülerse sevdiğini unutacağını hissine kapılınan bir andayım...Yaşamalıyım çünkü en derin duygumu,gözümün açık olduğu zaman diliminde...Ölümün kardeşi her gece gelirken gece 02.00'den sonra ve dalarken en sıkıntı verici uykulara,daha derinden ve burdan olmayan garip hisler unutturuyor bana,onu...Ve sabah;uyku aleminin garip hislerinden kurtulunup,ruhun tekrar bahşedilmesi ile başlıyor, o ve diğerleri...

Adı günlük olan ve internet adı verilen bir mahluka dökerken içimi,günü gününe yazamayacağımı da çok iyi biliyorum...Nede olsa can çekişiyor 10 yıllık İ. şehrinde ki yaşam günleri,yolculuk başladı başlayacak B. şehrine ama tüm tanıdıklar E. şehrinde,zaman mı yolculuk yoksa yolculuk mu zaman veya şehirler mi hayat,bilmiyorum,bilemiyorum...

25 Mayıs 2009 Pazartesi

klasik müzik konseri,kot,adidas ayakkabı

Yalnızlık ile imtihan olduğum bir gün,ciğerlerim ölesiye daralmış,nefes almak bile zorluyorken attım kendimi kalabalığa,tanımadığım binlerce binlerce yüz...Kimisi mutlu ve kimisi bedbaht,benim gibi...Oldum olası pesimistim zaten...Önce büyük bir alışveriş merkezinin içini gezdiğimi sanıyorum,aslında amacım çok farklı...Birini arıyorum,aranmaması gerekeni,beni yapayalnız bırakıp kaçanı...Belki uzaktan da olsa göreceğim hayali,belki eline takılmış yabancı bir el görebilme umudu,ancak böyle nefret edeceğim ondan ve giderken uzaklara,gönlümün yarısını bırakmayacağım,bu acımasız şehirde...Göremedim onu,geçtiğim her vitrinde kendime bakıyorum,baktıkça aldığım nefes biraz daha zulmediyor bana...

Derken aklımı başka şeyleri düşünmeye zorluyorum,hatta zorlamıyorum daha beterini yapıyorum,hiç bir şeyi düşünmemeye çalışıyorum,ama yok olmuyor olmuyor.

Üzerimde bordo çizgili spor gömlek,kot pantolon,bordo çizgileri olan beyaz bir adidas var...Ya caddelerde boş boş gezeceğim nemli gözlerle,yada gideceğim davet edildiğim konsere...Gittim aynen bu kıyafetle,herkes beni izliyor,sanki ilk defa insan görmüşler gibi,umurumda değil,sorunda değil,ben sadece müzik dinlemeye gittim,nefes alışım yine düzelmemiş,yüreğimi sanki sıkıyorlar ve gözlerim halen nemli...

Konser bitti,sanatçılardan daha fazla ilgi çekmek çok hoştu,keman beni benden aldı,müziği yaratan Allah'a şükrettim,konseri yalnız izleyen bir ben vardım,olabilirdi bu,takmaya gerekte yoktu,insanın aciz olduğunu kavrattıran daha güzel bir an var mıdır bilmiyorum,acizliğimizi unutmadan geçirmeli değil miydik bu zamanı?Ve yaradanın dostluğunu aramak ve ancak onun sevgisini istemek,beklemek...İşte klasik konser,kot ve adidas ayakkabı...